8 Mart 2022 Salı

Oysa hiçbir seyir defteri incitmemeli sahibini. Boğmamalı insanı eline bulaşmakla yetinmesi gereken mürekkep. İma… Ya da söz, her neyse… İmgeler kabus ekmemeli göz kapaklarına. Derin bir soluk almalı öteden, şişirmeli yelkenleri, kendi sonuna varmalı eni sonu her yolculuk. Ama hakkıyla… Bir anda çivilerini söküp suya bırakmadan kendini…

19 Şubat 2022 Cumartesi

 Parmak ucunda yürüyor gece. Her eşiğe bir düş bırakarak bulacak sabahı, öyle söylüyor. Kapın çalıyor. Kırk kere dönüyor yuvasında anahtar. Sonunda yeterince kapalı. 

25 Aralık 2021 Cumartesi

 

Sırtımıza vuran  müziğin yüzüne kapıyoruz yeşil kapıyı. Kızıl gökyüzünün altında tozuyor kar. Telaşsız... Eşikten sokağın dört bir yanına dağılan sarsak ayak izlerini bozmakla başlıyoruz yürümeye. Köşede, cılız bir ateşin başında çocuk, saatlerdir aynı kestaneleri evirip çevirmekten bezmiş. Önünde duruyoruz. Ardımızda kalıyor. Ellerimizde kabuğundan ayrılmaya direnen yanık kestanenin sıcaklığı... Yüzünde gölgeler... Yüzümde gölgeler.. Omuzlarında eriyor kar. Usulca... Tabelaların ucundan sarkan kırık buruk harflerin suskunluğuyla geçiyoruz geceden. 



2 Mayıs 2020 Cumartesi


Telaşsız bir mayıs sabahına uyanıyorum. Pencere pervazında bir karga, merakla içeriyi süzüyor. Uzun tüyleri rüzgarla incecik deviniyor. Bir aydır her ikindi vakti mutfağın balkonunda karşılaşıyoruz onunla. Gözleri gözlerimi yakalıyor. Sonra bakır tasa bakıyor. Uzaklaşıyorum, yaklaşıyor. Başını eğerek inceliyor tasın içindeki yemek artıklarını. Kanatlarını ağır ağır çırparak köşedeki akasyanın çıplak dalına konuyor, kayıtsızca bahçeyi izliyor. Ayrılıyorum oradan. Döndüğümde bir tek kırıntı kalmadığını görmek her seferinde şaşırtıyor beni. Bugünse erkenden gelmiş. Orada, öylece durmuş, uyuduğum odayı, düşlerimi didikliyor. Gözlerim gözlerini yakalıyor. Bana ayıracak vakti yokmuş gibi başını gururla yana çeviriyor. Elma ağacındaki yaygaracı küçük kuşlara sabitliyor bakışlarını. Kara bulutlar karşıdaki tepenin üzerinden hızlı adımlarla göğün maviliğine yürüyor. Üç şimşek çakıp sönüyor. İri taneli sarı bir yağmur iniyor yere.  Rüzgar, uğursuz bir uğultuyla geziniyor bahçede. İstifini bozmuyor bir süre. Sağı solu kolaçan edip kanatlanıyor. Bulutlara doğru uçuşunu izlerken ikindi vakti buluşacağımızı umarak yarım kalan uykuma yaslıyorum başımı. 

5 Eylül 2018 Çarşamba


    Yarımadada bir eylül... 
  Taş duvarların ılık sarısında solukların, ne güz sensin ne de perdeye düşen gölgeler. Dilinin altından kanatlanarak esen bir rüzgarsın, imayla gelip imayla giden. Bizse mürekkebi kurumamış aklın birbirinden ayrılmayan üç noktasıyız. Saklılığın boyu yol alarak vardık müdanasız kapın'ın donuk bakışlı tokmağına, hey! Üç kez vurduk tokmağı gecenin derin uykusuna. Ve şimdi bahçende bıraktığın ayak izlerine basarak dinliyoruz seni. Ne apaçık bir sözsün ne de saklı bir anlam. Üç adımda pencerene  eğilen asma yapraklarının titrek bakışlarına varıyoruz. İşte ordasın, yastığında günden kalan  kızıl bir gülüş... Silinmiş yüzün, hangi düşün içindeysen orda yüzün. 

28 Ağustos 2017 Pazartesi


    Telaşlı bir yılan hızla yol alıyor, mavi, derisi kalbine yük ve zehri dilinin ucunda, gündoğumu, bir yılan hızla akıyor çıplak  dağın kör gözlerine,  bir çırpıda kurtulacak kendinden. Öyle sanıyor. Ne denli soyarsam kendimi bu mavilikten, o denli taze ve yeğni olacağım, diyor. Tanyeri ağarırken varıyor bakışsız ve kaygan taşlarına dağın, neredeyse çatlayacaklar suskunluktan. Hiçbir şey söylemeden yılan, bir koca nehri atıyor gövdesinden... 

1 Nisan 2017 Cumartesi



    Uzandı, bahar sıcağına, büyük  bir taşın. Hiç yıpranmamış gibi taş, sert iklimden. Ve ışıkla yontulmuş gibi kaygan ve anaç... Hırkasını katlayıp koydu başının altına ve kederini ise kara bir yılanın kuyruğuna taktı, su gibi akışını izledi yumuşak toprağın üzerinden. Bulutların tasasızlığına bıraktı sonra gözlerini.