8 Mayıs 2015 Cuma


    İşte burdayım, tam da burada! Uzak bir zamanda, yıldız tozları gibi sonsuza savrulan bir kederin gözleriyle izliyorum kendimi. İzliyor ve resmediyorum. Suya hiç fısıldamamış, düşlerle büyümemiş gibi sanki, sanki hiç savaşmamış ve sevmemiş gibi... Büyük bir yanlış var, kılıçlar çekilmiş, hiç insan olmamışız gibi yani, kesip biçip gidecek miyiz? 


    Burdayım, işte tam da burada! Yaşlı bir zeytin ağacının kökleriyle iniyorum yer altına, iniyor ve çıkıyorum ordan. Tanımsız öfkemizin, ince kederimizin ve sessizliklerimizin kırılganlığına doğru yani, iniyor ve ordan bir soluk çıkıyorum. Bir büyük kabahat var, oklar sürülmüş ve yaylar gerili. Önce hangimiz yenerek kalbini ve yenilerek öfkesine, deşecek bir diğerimizin omzunu? Önce hangimiz sükunetle geri çekilecek gevşeterek yayını? Gevşeyerek ve sonra arınarak kötülüğünden hafifleyecek de bir rüzgara takılıp gidebilecek, önce hangimiz?

5 Mayıs 2015 Salı


Safiyane bakışları söndü, iyilik dilemeleri azaldı, içtentiklerini kaybediyorlar, onlar iki başlı ifrit zehrini kana kana içmiş gibi kötü'leş'ti'ler.

4 Mayıs 2015 Pazartesi


Sırtladığın ölü gitgide ağırlaşıyordu. Adına tereddüt demiştiniz, değil mi? Kokusundan bayılacak gibi oldun pek çok kere, yine de yapamadın. Ne oldu sonra da onu bir nehre bıkaktın? Hem de öyle yavaşça değil, bir çırpıda... Bir çırpıda bıraktın da dikleştirerek sırtını baktın gözden yitirene dek. Tüm bozuklukları aynı anlatıma düşmüş topal cümleleri de kuyruğunla kovdun. Gece indi, omuzlarını silkerek yola koyuldun, hafiflemiş ve özgür. Her adımda bir tebessüm bırakarak yere.

    Buğulu dolunay, tüm gizemiyle ağır ağır akıyor. Aklımda karanlıkta kalmış toprak, uyuklayan çimenler, her daim uyanık taşlar, geceyi meraklı bakışlarıyla delen baykuşlar... Aklımda yeryüzü, aklımda gökyüzü ve içinde soluduğumuz bu coşkulu evren, kara boşluk ve onun romantik sessizliği... Bir kuş ötüyor, unutmuş gibi uyumayı; balkonun altında, yaprakları filizlenmiş bir dalın uykulu gözlerine konmuş. Çeşmeden akan tatlı su, kavakların köklerini öpüyor. 

    Oturmuş dinliyorum, gece kalbime dokunuyor, hiç ölmeyecek gibiyiz, yani ben ve gece, birbirimize ses ve sessizlik sunduğumuz bu anlar sonsuza dek sürecekmiş gibi.

3 Mayıs 2015 Pazar


Bir gölge, olanca gürültüsüyle yürüyor ardımız sıra. Silinecek susturulacak  bir şey de değil. Bazen bağırmaktan vazgeçip fısıldıyor. 'Yavaşlama...' İçimizi acımasızca oymayı da biliyor, başımızı kucaklayıp bize öğüt vermeyi de.