28 Ağustos 2017 Pazartesi


    Telaşlı bir yılan hızla yol alıyor, mavi, derisi kalbine yük ve zehri dilinin ucunda, gündoğumu, bir yılan hızla akıyor çıplak  dağın kör gözlerine,  bir çırpıda kurtulacak kendinden. Öyle sanıyor. Ne denli soyarsam kendimi bu mavilikten, o denli taze ve yeğni olacağım, diyor. Tanyeri ağarırken varıyor bakışsız ve kaygan taşlarına dağın, neredeyse çatlayacaklar suskunluktan. Hiçbir şey söylemeden yılan, bir koca nehri atıyor gövdesinden... 

1 Nisan 2017 Cumartesi



    Uzandı, bahar sıcağına, büyük  bir taşın. Hiç yıpranmamış gibi taş, sert iklimden. Ve ışıkla yontulmuş gibi kaygan ve anaç... Hırkasını katlayıp koydu başının altına ve kederini ise kara bir yılanın kuyruğuna taktı, su gibi akışını izledi yumuşak toprağın üzerinden. Bulutların tasasızlığına bıraktı sonra gözlerini. 

23 Şubat 2017 Perşembe


    Dudaklarında geceden kalma telve. Dudaklarında yarını okudukları, onların. Bildiklerimiz...

2014

Uzak ses... Uzayıp gider. Avuçlarımızda zaman. Akrep kıskacındayız, tevatür değil, öldüler. Onlar, dilsiz bir sabahın ilk saatlerinde...

2014

 

25 Ocak 2017 Çarşamba


    Birdenbire uyanıyorum, gökyüzü mavi kızıl. Keskin bir tuz kokusu... Yosunları karaya vurmuş kara denizim! Serin bir yağmur başlıyor, çam ağaçlarının üzerinde asılı bulutlar. Bir şimşek çakıyor dağın öte yüzünde, bir daha ve bir kez daha... Yılan görmüş bir tay gibi titrek bacaklarla koşuyor rüzgâr.

 2013

24 Ocak 2017 Salı


  Henüz içinde kaybolmamışsın bir düşün, bir düşün henüz uyumamışsın oyuğunda kalbimin. Ve hiç sönmemiş bir ses, konar konmaz dudaklarına. 

    Ne çok şey var, dedi, susulacak. Ne yöne dönsem kapkara gözlerin ve hep sis içindesin. Döndü baktı kendine ve dedi nasıl da gölgelemiş yüzümü yüzün.